DOLAR %
EURO %
ALTIN %
BIST 100 %
BITCOIN %
Göze Alma Paradoksu

Göze Alma Paradoksu

Neticede, hayatta kalabilmemizi sağlayan içgüdüsel otokontrol sistemimiz, çevremize ve çevremizdekilere güvene dayalı bir süreçle beslenmekte ama gelin görün ki, güvendiğimiz dağlara yağacak karlara dair tutmamız gereken çok nöbetin olduğu da aşikâr.Kocaman ve kalın duvarlı, yüksek çatılı binalar içerisinde olmak lazım. Binanın etrafını kalın çeperlerle kuşatmak lazım. Köşelere kamera, kapılara ve pencerelere alarm, çeper içine kulübe

Neticede, hayatta kalabilmemizi sağlayan içgüdüsel otokontrol sistemimiz, çevremize ve çevremizdekilere güvene dayalı bir süreçle beslenmekte ama gelin görün ki, güvendiğimiz dağlara yağacak karlara dair tutmamız gereken çok nöbetin olduğu da aşikâr.Kocaman ve kalın duvarlı, yüksek çatılı binalar içerisinde olmak lazım. Binanın etrafını kalın çeperlerle kuşatmak lazım. Köşelere kamera, kapılara ve pencerelere alarm, çeper içine kulübe ve onun içine kurt köpeği ve emniyet içerisinde yaşama arzusu…Sizce normal mi?Ya da ne kadar güvendeyiz?Elektrik kesintisi anında çığlık koparan sen değil misin?Işık mı sana güven veriyor?Yolda yürürken üzerinden bilmem kaç fit mesafeden geçen uçak sesiyle kafanı istemsizce öne eğen sen değil misin?Ensenin kalınlığı mı güven veriyor?Üst damağın yukarıya kaldırılması neyin nesi?Çok ama çok eski insanların hayatta kalma korkusu ve kendini mutlu kılma dürtüleri bir elin parmaklarını geçmez sayıdaydı. Yukarıda saydığım hiçbir güvenlik önlemi olmamasına rağmen.Onları hayatta her şeyi göze alabilecek dirayete iten sebep sizce ne ola ki?Kimseyi yormamın lüzumu yok düşündürerek, bu sorunun cevabı oldukça basit ve üzerinde uzunca irdeleme yapmıştık.Elbette; “Özgüven”.Herkesten ve her şeyden önce kendine güveneceksin ki, başkasından medet ya da himmet beklemeden kendi güvenli ve huzurlu ortamını kendi başına sağlayabilesin.Peki,Şu üşengeç insan evlatlarının hangisi, kendisi için, başkalarına ihtiyaç duyamayacağı, tekliğiyle güçlü olabileceği, bir hayat için gerekli olan çalışmaları yapabilir?“Ben yaparım” diyen dostum çoktan kaybedenler kulübüne gidiş biletini ayırmış olur.Doğadaki birçok canlı, az bir zaman sonra yavrusunu doğaya salarak, kendi gücünü kendisinin oluşturmasının yolunu açar. Avrupa’da, on sekiz yaşına gelen çocuğun aileden bağımsızlığını yine o aile tarafından ilan ettirilmesini de aynı bakış açısıyla değerlendirebiliriz. Gerek ekonomik, gerek sosyal ve gerek bireysel açıdan kuvvetli bir yaşam formu haline gelebilmesi çabası adına göze alınan bir ayrılık süreci, bizim toplumumuz nazarında oldum olası olumsuz sayılmış, yadırganmış ve yanlışlıklarının sıralanması mücadelesi ile pranga düğümlerinin ilmekleri daha sıkı atılmaya çalışılmıştır.Neden?Korkuyoruz da ondan.Hiç öyle dudak bükmeyin korkusuzluk gösterisi sunan gözlerinizin kendinizi yanıltan savunma kompleksleriyle okuduğunuz bu yazıya hiç dudak bükmeyin. Hepiniz ve dahi hepimiz korkularla büyüyoruz. Neticede de kendimize dahi güvenmiyoruz.Başardılar işte.Annemiz, babamız, dedemiz, nenemiz, ablamız, öğretmenimiz, imamımız, papazımız, kuzenimiz ve daha bilmem kimimiz varsa hepsi ve hepsinin tek amacı oldu yıllarca;“Aman yalnız kalma, kurda kuşa yem olursun”Doğru mu?Doğru dedin diye sana kızacak değilim. Zira, bunu söylemen sana beyninin odalarından sızan nöronlar tarafından emrediliyor ve o nöronları emzirenler de yukardakilerin tümüydü.Ama sobe.Doğru değil elbette.Gerekli şekilde kuşanırsan özgüvenini ve güçlendirirsen zihnini ve bedenini, kurdu da kuşu da avucunun içine alabilirsin. Lakin, sana empoze edilen basma kalıp kodlamalardan dolayı kendini bir hiç olarak değersiz, önemsiz, başarısız ve güvenilmez, bunun sonucunda da tabii olarak hayata karşı müzmin mağlubiyetlerin arabesk solistine evrimleşiyorsun.Bu, senin suçun değil.Senin üzerine suçlama yapılacaksa, gerçeğin farkına varabilmen noktasında tonla yol varken, üşengeçliğinden dolayı hedefsiz hale geldiğin dünyadan kendini soğutman ve soyutlamana harcadığın enerji üzerinden suçlama yapılabilir, yapabilirsin.Suçla kendini Adem oğlu, Havva kızı.Yediğin önünde, yemediğin arkanda.Sen süt içebilesin diye süt endüstrisi yeni doğan buzağıları sütten kesmek için öldürmekte, derisinin içini doldurmakta ve sürekli süt üretsin diye anne inek kandırılmakta. Sırf sen sütü sağmak için vakit ve emek harcama diye. Gücünü boş dedikodulara harca ve güvensizlik ortamını genişlet diye.“Ne alakası var inek ve buzağıyla?”Anlatayım dostlar,Emrine serilmiş tüm doğayı gelişigüzel ve isteklerin, arzuların, fantezilerin doğrultusunda kullanırken ve yönetirken, elde ettiklerinle de yan gelip yatma eylemiyle göbek bağlarken, işte bu sen, o doğa içinde kalan tek güvence ve güç kaynağı olan senin gibilerden korkar, saklanır, kaçar ve dolayısıyla bir grup, ki adına aile diyoruz, halkaları halinde zayıflaya, zayıflaya kelime-i şahadet vaktini bekliyorsun. Canın sıkılıyor, güçsüzsün, korkuyorsun, risk alamıyorsun ve kafanda tek bir kaygı var;“Ya kaybedersem, ya kaybolursam?”Kaybolurken kaybetmenin elemi içerisinde üçüncü soruyu diline taşır bir çırpıda nöronlat;“Ya kimsesiz kalırsam?”Merak etmeyin, zaten kimsesizsiniz oldum olası ama bilmeniz gerekenin farkında değilsiniz. O da şu ki; varlık sahasında kimse sizsiniz. Siz, kendinizi kimse yerine koymazsanız, kimse size bir yer vermez.Karıştı mı?Hadi dağıtalım o zaman,Kendi kararlarını alabilme özgürlüğü ve gücü altında geliştirdiğiniz benliğiniz ve kaslarınızın sunacağı avantajı ortamda beslediğiniz aklınız ve beyninizin sağlam idraki sayesinde kimse size dokunamaz, kimse sizi risk almaktan alı koyamaz ve kimsesiz de kalmazsınız. Bağlarınızdan, zincirlerinizden, prangalarınızdan tutanlardan kopamama duygusu, tecavüzcüsüne âşık olma şuursuzluğu kadar gonk çaldırıcıdır beyinde.İrade sahibi iseniz, bunu kullanmadığınız sürece, sürülmüş koyunlardan farkınız kalmaz.Bunu sağlayabilmek için de, yukarıda hafif, hafif bahsini ettiğim üşenmezlik eylemlerinden faydalanabilir, kendinizi geliştirip güçlendirebilirsiniz ama ilk yapmanız gereken basit bir oyun.Hatırlayanlar olacaktır ki, bu oyunu başka bir görev için de önermiştim bir zamanlar.Sanal ya da gerçek, bir terazi ve iki kefe…Zincir sahiplerini alın karşınıza, sanal ya da gerçek…Varlıklarının size kattıklarını, güç, kendinize güven, karar alma ve uygulama özgürlüğü, kendilerinden dahi korkmayacak bir huzur, tek başınıza ayakta kalabilme konusunda şevk, azminizin engel yıkan risk değerlendirme idraki açılarından bir değerlendirin bakalım.Değerlendirdiniz mi?Değerlendirin,Görün, bakın ve fark edin ki, bu katkıları sağlamayanlar, aslında sizin iyiliğinizden çok kendi saadetli hayatlarınıza hizmet etmenizi isteyen “iyi” niyetlilerdir.Saydığım ölçülerce katkıyı sağlayanlara “vefa” dışında başka hiçbir bağımlılık hissi duymazsınız.Borcunuz da bulunmamaktadır.Hizmetkâr olma yükümlülüğünüz de yoktur.Yani?Kaybınıza sebep olan durumun aslında şu anki bağımlılık paradokslarınız olduğunu söylüyorum.Göze alacağınız şeyin ardında kendinizi bulma, güç kazanma ve güvenle, huzurla yaşama var diyorum.Denemesi bedava.Özgürlüğün kimsesi siz olun, sizin size yeteceği gelecekte sevgi ve huzurla kalın.