DOLAR %
EURO %
ALTIN %
BIST 100 %
BITCOIN %
Kıssadan Hisseniz Dizisi

Kıssadan Hisseniz Dizisi

Her Akşam,Sıradanlıklardan bunalımlar türetilen her akşam,Cetvelle çizilmiş yüz hatlarıyla sonlandırılan mesaileri tüketen her akşam,İskelet sistemine bilinen tüm nazar ayetlerinin okunduğu, zorlu iş yükünün üstesinden geldikçe yükü artıran üretim müdürüne bedduaların yollandığı, yılgınlıklarla bezeli her akşam. Personel servisinin içerisinde alevlenmek üzere karışım halinde gezinen parfüm kokuları arasında bulunabilecek oksijene, anadan yeni doğan bebeğin anne sütüne saldırması

Her Akşam,Sıradanlıklardan bunalımlar türetilen her akşam,Cetvelle çizilmiş yüz hatlarıyla sonlandırılan mesaileri tüketen her akşam,İskelet sistemine bilinen tüm nazar ayetlerinin okunduğu, zorlu iş yükünün üstesinden geldikçe yükü artıran üretim müdürüne bedduaların yollandığı, yılgınlıklarla bezeli her akşam. Personel servisinin içerisinde alevlenmek üzere karışım halinde gezinen parfüm kokuları arasında bulunabilecek oksijene, anadan yeni doğan bebeğin anne sütüne saldırması gibi yerinde durulmaz haller, öksürükler, hapşırıklar, çenesiyle hareket rekorları kıranların dalgalandırdıkları seslerin kulaklarda yarattığı uğultular…İsyan edilmeyecek gibi değil hani.Mecburiyetlerden doğan sorumluluklar olmasa, o an, birisinin gırtlağından tutulabilir, birisinin ağzına kaşkol tıkılabilir, birisine kükreyebilir, birisinden de yeteri miktarda saç örneği toplanabilir.Böyle süregelen, sıradan ama bol sancı yaratan akşamlardan bir başkasında, iniş yapılan duraktan gelen narin bir ses, kulaklara samyeli tınıları estirir. Şehrin kıpırtısından yoksun mahallenin şehirlerarası otoyol kenarına saklanmış, korkulukları yara bere içinde, toz ve pas yumağı halinde sızlayan üst geçidin inlemesiydi besbelli. Trafik ışıklarının renk değiştirme sırasını bekleyemeyişlerinin üşümeleri de olabilirdi. Servis durakta, otomatik kapıdan çıkan iç gıcıklayıcı gıcırtı, belli ki, yağlanması geciktirilmiş ama bir sefer gelecek ve kesinlikle önüne berisine bakılmaksızın şoförün yüzüne söylenecek, karanlığın kokusundan çekilen derin bir nefes ve durakla buluşma anı… Demirin soğuğunda ayaz tutan korkuluklara dokunmak cesaret ister. Cesur olmanın yolu da o servisle aylarca seyahat edebilmekten geçer.Şu mecbur kalışlar olmasa…Her akşam,Sıradanlıkla umudu harmanlayan bakışlarla şehre cilveli göz süzmeleri salınan her akşam…Bebeksi gülümsemeleri taşıyan her bulut kayışına huzur öykülenen, ağaran güne, kararan geceye, peşi sıra kovalamaca oynayan ay ile güneşe, ağacın gölgesine, basamakların titremelerine, dibi sürekli tutmaya yüz tuttuğu sıra olmadan cezveden alınmayan kahvenin odunsu kokusuna, bitirilmesi gün geçtikçe imkânsızlaşan romanın kahramanının hayatına imrenilen her akşam…Sanıyorlar ki, insanın canı sıkıntıdan patlar, amansız hastalıklara düşülebilir, hatta belli bölgelerde çimlenmeye dahi rastlanılabilir. Şehrin durak manzaralı pencere dibinde, amacını yitirmiş halde, bekleyiş boyu hicranlara hayal nakışlamak, sanılıyor ki, insan oturduğunca bunalımların esiri olup, sevgisizliklerin doruklarında ölümü arzular acımasızca.Ah şu mecburiyetler olmasa, köprü korkuluklarını kızartacak kadar sıcakkanlı birisiyken, duraktaki yılgın yalnızlığa eşlik ederdi. Belki, yılmaktan kurtarırdı, belki ömrüne ömür katardı ama illa ki, sahip çıkardı bezginlikle sendelemelerine. Ayaz kesilir mi bilinmez ama ille de ısınırdı yüreği. Cüssesi kaba ya da ağır olmayabilirdi ama bu denli bıkmışsa monotonluklardan, geçerli bir sebebe sarılacağı şeyin tam da kendisi olduğuna adı kadar emindi. Emindi de, şu mecbur kalışlar olmasa.Sandalyesindeki tekerlekleri çevirme gücünü topladığı kollarıyla kendini geriye doğru çekiverdi ve bacaklarındaki battaniyeye eğdi gözlerini. Orta kalınlıktaki battaniyenin hafif nemli yağmur kokusu sinmiş siluetine düşen bakışlarının gölgesi ile şehrin sesini kesiştirirken, kahvenin dumanı burnuna ulaşmıştı bile. Her zamanki gibi, iki fincan hazırladı. Biri kendisi için, diğeri ise, tüm yalnız bırakılışlarına hasetlik kustururcasına ümitlendiği durak misafiri için. İç çekerek fincanları doldurur, karşısındakinin yerine de içerdi. Şizofren gülücükler atan aynadaki simasına aldırış etmeden tarardı saçlarını. Dökülen tellerin temizliğini gündelikçi bayana bırakırdı. Sonuç olarak, onun da bu işe ihtiyacı vardı. O teller dökülecek, o fincanlar kirlenecek, o camlar buğulanacak ki, gündelikçi bayan, kreşe bıraktığı iki kızının rızkını çıkarabilmek için kendisine yoldaşlık yapacak. Bir görülse, o kadar tatlı iki kız çocuğu ki, özel eğitim aldıklarını hiç kimse fark edemez. Bu denli özenle bakımı da ancak halden anlayan birisi yapabilirdi.Durak müdavimi ile cam güzelinin hikayelerinin kesişme noktaları bu gündelikçi bayan olabilir mi sizce?Önümüzdeki yazıda görelim…Sevgilerimle…