DOLAR %
EURO %
ALTIN %
BIST 100 %
BITCOIN %
Kıssadan Hissenize (3. Bölüm)

Kıssadan Hissenize (3. Bölüm)

Kırk yılın dolmasına şunun şurasında otuz sekiz yıl kalmışken daha, acısında ve köpüğünde biriken cümlelerin mesafesi çoktan kırk yıllık mesafeye varmıştı bile.Gündelikçi kadının, canını verircesine ve canından bir parçaymışçasına yaklaşmasından duyduğu memnuniyet karşısında aciz kalırdı fincanın sıcağı bile.Gözbebeklerindeki parlama ile ışıyan odanın odunsu kokusuna sarılan iki fincan kahvenin telve dumanına hep aynı hikâye gizlenirdi.“Her defasında

Kırk yılın dolmasına şunun şurasında otuz sekiz yıl kalmışken daha, acısında ve köpüğünde biriken cümlelerin mesafesi çoktan kırk yıllık mesafeye varmıştı bile.Gündelikçi kadının, canını verircesine ve canından bir parçaymışçasına yaklaşmasından duyduğu memnuniyet karşısında aciz kalırdı fincanın sıcağı bile.Gözbebeklerindeki parlama ile ışıyan odanın odunsu kokusuna sarılan iki fincan kahvenin telve dumanına hep aynı hikâye gizlenirdi.“Her defasında fark edecek ümidiyle sürüyorum tekerleklerimi cam kenarına. Karanlık aynı karanlık, köprü aynı köprü, durak aynı durak, şehir aynı şehir ve ben hep aynı ben ama O hiç aynı O olmuyor her nedense. Kimi gün, yanlış yönlere gidebilecek kadar dalgın, kimi gün, köprü basamaklarını üçer beşer tırmanabilecek kadar neşeli ve haylaz… Her seferinde masum ve bir o kadar da gizemli. Tanımasam, bilmesem, ruhsal dengesini kaybettiğini düşüneceğim ama çok iyi biliyorum ki, kendisinin yaşadığı sıkıntılar ve kendisini hâlâ affedemiyor olması yüzünden farklı ruh halleriyle karşıma çıkıyor. İki sene boyunca dil dökmeme rağmen hiç mi hiç kaile almıyor ve bu daha çok üzüyor beni. Eldivensiz tuttuğu köprü demirlerinin soğuğuna dayanamadığı için ısırdığı dudaklarının arasından çıkan dumana karşı kahve keyfi yapmak hep üzmüştür beni. Belki de daha birçok kez üzülmüşümdür O’na…”Dinlerdi gündelikçi kadın. Dinlerdi uzun, uzun. Dinlerdi ve hiç bir bıkkınlık ifadesi sergilemezdi. Şaşırmazdı, dalmazdı, üzülmezdi ve de hafızasına yüklemezdi hiç birini. Su içmek, uyumak, diş fırçalamak kadar gündelik durum haline gelmişti dinledikleri. Noktası virgülüne varıncaya kadar ezber altına almıştı birçok paragrafı. Satır başlarının üçüncü tekil şahsına münhasır öznesini öyle içselleştirmişti ki, kendi kardeşi, kuzeni ya da akrabasının hallerini izler gibi dinliyordu.Her sohbet aynı olayın yüksek tansiyonlu hatırlanması ile sona yaklaşıyor ve beyaz bir hap ile kepenkler kapanıyordu.“Kendince suçladığı kendisine hep haksızlık ediyor ama asıl sorumluluğunu yerine getirmeyenin ben olduğunu bir türlü kabullenemiyordu. Dedim ve yine demeliyim ki, kader ya da felek denilen her neyse, o gün, orada, o saatte tek derdi sadece ben idim. O, hep dikkatli olmam için söylerdi de söylerdi. Tekerleklerin havasını kontrol etmem gerektiğini hatırlatır dururdu ama ben, yağına ve suyuna bakmaktan bile üşengeçlik limitimi doldurmuş olurdum. Tekerleklerin kontrolünü bırakırdım. Ya şimdi? Tekerlekler beni kontrol ediyor. Her gün, her saat, hatta ve hatta her an onlara dokunuyor, ilgileniyorum ve buna mecburum. Gezmek denildiğinde akan suların durduğu hayatımda şimdilerde akan suyu kapatabilmek için dahi tekerlekler olmaksızın gezemiyorum. Peki, mutlu muyum? İnsan her halinle mutlu olmalı. Ben, kendi adıma, şu anki durumdan gocunmuyorum ama çok üzülüyorum. En fazla beni üzen de, kendi sorumluluğumun bilincinde olmama rağmen, de ki olayın şoku, de ki korku, de ki akıl tutulması, hangi gerekçeye sığınırsam sığınayım hatalıdır ama inan ki, sorumsuzluğumu ikiye katlarcasına kendimden uzaklaştırmam, bağırmam, her şeyi kendisine bağlamam gerçekten de kötüydü. O gün, onu ardımda bıraktığım gün, o kötü hali ile şu anki hali arasında sadece benim kendimi toparlamam, aklımın başıma gelmesi gibi süreler varsa da ondaki kötü ruh hep kalıcı oldu.”Fincandan telveye saatler sonra ulaşılan bu sohbetin derinleşmesinden yaklaşık on dakika sonra ufak bir ağlama nöbeti tutuyordu. Gündelikçi kadının yudumları çoktan midesi ile buluşmuştu, sadece izliyordu, uzun müddet pür dikkat dinliyordu.Başını öne eğip, kucağına dökülen gözyaşlarına dokunuyordu. Sanki her birinin saçını okşuyordu. Kimin yerine koyduğu aşikârdı. Hafif sesle burnunu çekti, geriye doğru yaslanıverdi, gözlerini tavana çevirdi ve düşük voltaj ışığın göz kırpışlarına daldı, kaldı.Gündelikçi kadın, salondaki kanepede bir ucu ve diğer kısmı halı üzerine düşen buruşuk battaniyeyi getirdi, sessizce üzerine örttü. Battaniye gelene kadar bile dayanamadı kızın göz kapakları ve düştü yanağına.Bazen uyumak herkes için iyi bir ilaçtan daha sağlık vericidir.Ya sonra?Bir sonraki yazıda burada olursanız, sonrasında ve sonunda bize kalanları değerlendirmiş oluruz.Hisseler çoğalmışken, hayatı kaçırmayın.Sevgilerimle…