DOLAR %
EURO %
ALTIN %
BIST 100 %
BITCOIN %
Mandalın İçeride Ne İşi Var?

Mandalın İçeride Ne İşi Var?

“Dış Kapının Dış Mandalı” şan ve şerefine nail olanların halet-i ruhiyesinin çekeceği her bir eziyet kırıntısına kısasla bir havai fişek patlarız, omuzlarımızdan yukarıya. Çok sık kullanırız önemsememeye çalıştıklarımıza, Canı acıtmak maksadından hasıl olan cümlelerden biri, Bir çırpıda da dökülüverir meret, Sanırsın uzun süredir bu anı kollayarak dilin kenarında pusu kurmuş, saat, dakika, saniye sayıyordu da,

“Dış Kapının Dış Mandalı” şan ve şerefine nail olanların halet-i ruhiyesinin çekeceği her bir eziyet kırıntısına kısasla bir havai fişek patlarız, omuzlarımızdan yukarıya.

Çok sık kullanırız önemsememeye çalıştıklarımıza,

Canı acıtmak maksadından hasıl olan cümlelerden biri,

Bir çırpıda da dökülüverir meret,

Sanırsın uzun süredir bu anı kollayarak dilin kenarında pusu kurmuş, saat, dakika, saniye sayıyordu da, terminolojinin gücü adına çıkıverir ağızdan dışarı.

Dışarı salınan her bir molekülüne ayrı bir yakıcılık yükleriz,

Mereti marifet sayarız büyük bir iştahla.

Gönlümüzdeki anlam ve o anlama binaen yetiştirdiğimiz saygının can çekiştiği hallerden birisi.

Kafaya takılmayacaklara yönelik en sert surata kapı çarpma misallemesi;

“Zaten, dış kapının dış mandalı benim için”

Hah işte tam da bu özlü söz…

“Dış Kapının Dış Mandalı” şan ve şerefine nail olanların halet-i ruhiyesinin çekeceği her bir eziyet kırıntısına kısasla bir havai fişek patlarız, omuzlarımızdan yukarıya.

Bunların tümüne maruz kalan ya da maruz bırakanların öyle kalabalık vazgeçişleri var ki,

Karekökünü alsan da tüketemezsin.

Bir kere tezahür edince karanlık günler,

Bir kere doğunca grileşmiş güneş,

Toza bulanınca yer-gök arası,

Kalp nazarı posalarından sıyrılarak öze varma makamına yüz vurdukça,

“Bana sen, sana ben, gerisi hiç” diyebilecek sevgililerin gözbebekleri öpüştükçe katranları dele dele,

Yemişleri döküldükçe cennet bahçelerinin dane dane,

Ya “bir” olmayı dene ey yüzü kapının dışında olan içe düşman ruh cismanisi,

Ya da defalarca cefayı midene rağmen yutmaktan gama düşme, dert dillisi.

 

“Ne anlatıyor ya?” sorusuna maruz kalan zihinlere çevirelim alıcılarımızı ve tedarik sürecini başlatalım mandalları.

 

Dış kapının dış mandalı statüsüne kavuşturduğumuz her ne ise, her kim ise, algıda iticilik sayesinde def etme işlemine geçiş halinden bahsediyorum.

Gerçekten, dönün de kendinize sorun, içeride tuttuğunuz mandallar yüzünden kaçırdığınız kaç zaman dolusu ruh eşiniz sizden haber beklemekte?

Dönüş umutlarınıza adaklar adamış, her halinizle omuzunuzdan elini, saçlarınızdan gözlerini geri çevirmemiş o müstesnalar ki, sizden uzun süredir apayrılar.

Kaçırdığınızın farkında bile olamıyorsunuz,

Öyle ya, meşgulsünüz,

Mandal sayıyorsunuz…

Ya hu, mandalın içeride ne işi var?

Almayacaksınız içinize…

“Alırsak ne olur?”

O mandallara asarak kurutmaya tuttuğunuz bekleyiş efendilerinin sevgisini yaşamaktan mahrum kalırsınız.

Tam da bu noktadan geriye doğru gidelim.

Komşusundan bir onluk alan çocuğun, çıkarma işleminin sonuna vardıkça hevesle ve heyecanla büyüyen gözlerinden ne farkı varmış bu mandallardan uzaklaşmanın, görelim.

Bizler; Sen, Ben, O, Amcası, Dayısı, Teyzesi, Halası, Abisi, Ablası, Kardeşi, Komşusu, Mahallelisi, Akıllısı, Delisi, Fedaisi, Miskini, Şişkini, Taklacısı, Tatlıcısı, bir tepe dolusu muhatapla beyin eritiyoruz.

Bir de, tam da yanı başımızda bizim işlerimizi bitirmemizi bekleyen biri var.

Baktı mı herkes yanına? Sahi, var mı o biri? Kalmış mı hala orada?

Kalır, kalır merak etmeyin.

Belki biraz kafası beyazlamaya başlamış, biraz göbek yapmış, biraz omuzları düşmüş, biraz çene kemikleri paslanmıştır, hepsi bu…

İhmalkârlarım benim…

İçine düştüğünüz girdaplardan görmediğiniz hayırla ömür tüketirken,

“YAŞAYAMADIK DOYA DOYA” yakınmasını diliniz hak eder mi?

Düşünün…

Düşündünüz mü?

Kolaycılık yok, düşünmedikçe mandal tarlasına çevirirsiniz içinizi.

Asıl huzur ve mutluluğun reçetesini bu kalabalıkta bulmanız zor, zor

Ve zor.

Gerçekten zor.

İstediği kadar renkli olsun, istediği kadar yardımcı olsun, istediği kadar sizinmiş gibi olsun, olsun da olsun.

Sol yanınız kadar sizin olamazlar.

Omuzdaki el,

Arkanızdan saçlarınızı seyreden gözler,

Umutlu anlarınıza demlenen kadar siz değildirler.

“Bana sen, sana ben”

Varsa bunu söylediğiniz zaman karşılığını sayfalarca doldurabilen birisi,

Laf-ı Güzaf gerisi.

Dış kapıyı kapatıverin, mandalı da yerine takın, içinize dönün, eşinize bakın.

Zaman kaybına tahammülü yok sevginin,

Doyasıya yaşayın,

İnşallah…

Bu arada, bir önceki yazıda bahsettiğimiz 4 unsurdan hangisi olduğunuzu tespit ettiniz?

Menekşeymişim ben örneğin.

Bir sonraki buluşmamıza kadar hepinizi mandal temizliğine davet ediyorum,

Sevgilerimle…