DOLAR %
EURO %
ALTIN %
BIST 100 %
BITCOIN %
Saygı

Saygı

"Saygı" Kelime Kökü: "Say"mak. Yani, işin temelinde "Say" emir kipinin zorlayıcılığı yatmakta. Elbette, kastedilen rakamları sıralayıp söylemek değil. Aslına bakarsanız, sahip olduğu bilinçaltını yönetemeyen bir çok insan; "benim ne kadar şey olduğumu rakamlar adedince say" zorlama cümlesini dayatırlar bekledikleri saygı için. Sahi, bir insan ne kadar "şey" olabilir ki? Prof. Başkan, Hoca, Reis, Aslan, Kaplan… Hepi

"Saygı"

Kelime Kökü: "Say"mak.

Yani, işin temelinde "Say" emir kipinin zorlayıcılığı yatmakta.

Elbette, kastedilen rakamları sıralayıp söylemek değil.

Aslına bakarsanız, sahip olduğu bilinçaltını yönetemeyen bir çok insan; "benim ne kadar şey olduğumu rakamlar adedince say" zorlama cümlesini dayatırlar bekledikleri saygı için.

Sahi, bir insan ne kadar "şey" olabilir ki?

Prof.

Başkan,

Hoca,

Reis,

Aslan,

Kaplan…

Hepi topu toplasan 50, bilemedin 70, hadi daha da zorlarsan 100 "şey" olabilir insan.

Ve fakat; bunların hepsi, kişiliğin olumlu yönlerinin farkındalığıyla farklılaşma ve bununla doğacak saygınlık beklentisni karşılamaz asla.

Bu yüzden de asla doyuma varmaz Ademoğulları.

Yeşil Vadi'yi versen dahi doymaz bu Ademoğulları.

"Sen kimsin !" başlıklı yazıda belirtilen irdeleme sonuçlarına varılmadan beş dakika önceki alt bilinç halidir işte bu saygınlık beklentisi.

Kişiliğin olumlamaları haricinde kazanılan sıfatlar, zamirler, tümleçler ya da ne kadar öge varsa nesnel olanların tümünü de isim önüne koyuverse bu Ademoğulları, dile yük zorlamalarla anca kulağın egosunu tatminden ileriye gidemez.

Hem, "Saygınlık" da bu demek değildir…

"Sayın bilmem kim" diye başlayan ifadelerin başındaki "Sayın" kelimesi nedir öyle Allah aşkına?

Çağdaşlık mı?

Modernlik mi?

Yoksa, gerçekten de saygınlığı bu kelimelerin sağlayacağına mı inanılıyor?

Perdenin diğer tarafından da bakalım mı biraz?

Epey bir karıştı kafalar şu an nihayet.

Dostlarım,

"Sayın Bilmem Kim" ifadesindeki "Bilmem Kim", hayatı boyunca yapıp ettiklerinin değerlendirilmesi yerine, kendisine eklenti olan kelimelerin peşine düşmüş.

Bir şey olabilme hırsının, "hiç" olma kabulunü ezdiği haller işte.

"İmamın dediğini yap, yaptığını yapma" öğretisi ile de büyüyüp, çalacağı minareye kılıfı bulmanın güveniyle bağırır bize;

"Sayın"

"Beni sayın"

"Ne kadar şeysem, o kadar sayın"

"Kaç kadar fazlaysam sizlerden onu sayın"

"Sayın ki, daha fazla egomu tavan yapayım"

"Saymayan, sayamayanı da bileyim ki, ona göre tavrımı koyayım"

"Sayamayanlar ya da saymaya tenezzül etmeyenlerin sayısına göre daha fazla "şey" olmaya çalışayım"

"Hiç olmak bana ya da nefsime göre hiç değil. Ben hepinizden farklıyım, bunu kabul edeceksiniz, ettireceğim"

İnsan, kendisi iken, yalın haldeyken, homojen iken, zorlama koşulları ortada yokken en fazla ya "anne"dir ya da "baba"

Bundan daha saygı duygusu yaratacak olgu var mı?

Duygu tamam da ya "doygu"

İnsan doyar mı?

Yüceltilme, herkesin üzerinde konumlanma, ululanma, "hiç" olanlara inat aldığı ek sıfatlarla tahtlara kurulma arzusunu nasıl doyuracak?

"Sayın Başkan"

"Bilmem Kim Reis"

"Amigo Şu"

"Müdür Bu"

"Hoca Nasreddin"

"Bacı Kalfa"

Lakin, dikkat buyurursanız, her "şey"in mutlak sahibi ve yaratucusu olan Allah c.c. dahi, beklediği kulluğun temellerini Allahlığının gereği ya da korkusu üzerinden kılmamış.

"Beni sayın, yoksa sizi yakarım" dememiş.

"Ben her "şey"in en üstü olanım. mecbursun, sayacaksın" diyerek zorlamamış.

Allah c.c. dahi, "İhlas" suresinde, hem var hem hiç olduğunu ifade ediyor.

Yani "hiçlik makamı" denilen şey kendisinden başlıyor ama her defasında da o şahane uyarıyı da konduruveriyor üzerimize;

"Şu insanlar ne nankördür"

Baskı, korku ile saygınlık kazanmak adına kendini bir "şey" sandırma çabasıyla egosunun zirvesine çıkmak isteyen,

Bilinç üstünde ise, "Ben herkes miyim?"

"Ben cahil miyim?"

"Ben şunlarla aynı mıyım?"

"Ben o kadar şey oldum"

"Ben"

"Ben"

ve yine, ille "Ben"…

Biliyorsunuz değil mi, bu işin piri "Fravun" dur ki, kendini Tanrı ve hatta Allah yerine koymuştur.

Daha ötesi var mı?

İstediğin kadar uğraş dur Ademoğlu,

Ulaşabileceğin egonun zirvesi çoktan dolmuş ve sonucunda helak olmuş.

Bir de "hiç" olanları sayalım mı?

Mevlana'yı bilir misiniz?

Öyle sosyal medya üzerinden paylaşılan ve aslı kendisine mi ait olup olmadığının sağlaması yapılmayan yazıların sahibi olan değil.

Mev-La-Na'yı bilir misiniz?

Ufak bir ip ucu vereyim; "La" Arap dilinde "Yokluk" demek, "Na" ise, Fars dilinde "hiçlik, yokluk" demek.

"Mev"i de araştıran bulur.

Gerçekten Mevlana'yı arayan, hiçliğinde bulur.

Kendisini arayan da Allah'ı bulur,

"Ben herkes miyim?" sorusunu soran da anca Fravun'un makamını bulur ve orasını da dolu bulur.

"Şüphesiz ki, insanoğlu çok nankördür"

Yapıp ettikleriyle kendine yaşanılır, insanlara da yaşamalarına izin verdiği ölçüde bir hayatı reva görenlerin beklediği tapınma haline ASLA SAYGINLIK DENMEZ.

Kendi sınırlarını genişletmek üzere insanların sınırlarını daraltarak, dar alanda sunduğu bir kaç nefes alma imkânını hak olarak gösterip beklenilen övgü ve ego tatminine de ASLA SAYGINLIK DENMEZ.

İnsanları zor şartlarından kendi paylarına oluşacak yararlar için yardımlarda bulunan ve hayatlarını kolaylaştırmanın gereği olarak beklenilen kıymetlendirme sarhoşluğuna da ASLA SAYGINLIK DENMEZ.

İnsanoğlunun yararı yerine kendi yararına uğraşarak maddi kazancın limitlerini zorlamak adına alınan tüm unvanlardan sonra beklenilen erişilemezlik tatminin de ASLA SAYGINLIK DEĞİLDİR.

"Dört dörtlük insan yoktur" diyerek "üç dörtlük" hallerine şükrettirerek geriye kalan olumsuzluklarını düzeltme imkanı sağlıyacak eleştirileri ertelemeye çalışarak beklenen iyi hal indirimi de ASLA SAYGINLIK DEĞİLDİR.

Saygınlık, asla sayılabilecek bir şey değildir.

"Ben, şuna, şunu yapayım da o da bana saygı duysun" yerine "Ben, şunu yapmalıyım" gerekçesizlik ya da ego tatmini beklentisiz olmadır saygınlık kazandıran.

Olumsuzu olumlama çabaları yerine, olumluyu koşullandırmama halidir saygınlık.

"Say" yerine "Saygınlık Kazandır" diyerek Ademoğullarıyla, eşitlik çerçevesinde ortak hareket etme ama ASLA KARŞILIK BEKLEMEME halidir saygınlık.

Yapıp ettiklerimize rağmen hâla saygınlık kazandıramadıysak, bunun tek sorumlusu egomuzdur.

Hiç bir şey yapmadığımız halde saygınlık kazandıysak, bunun da tek gerekçesi tamamlanmış kişiliğimizdir.

Lise zamanımda, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ve Resim dersine öğretmenlik eden Rahmetli Hidayet ÖZCAN'ı anımsadım birden.

"Emekli Albay Emekli Hakim, Ressam, Haddat, Şair, Tezhipçi, Hidayet ÖZCAN"

Kendisinin sayabildiğim bu unvanları dışında da unvanı olduğunu hatırlıyorum ama neydi?

Her ne ise, sonuçta kendisinin derslerde bize söylediği bir cümle vardı;

"Çocuklar, ne yaparsanız yapın, ne olursanız olun, Allah'a kul olma dışında sadece bir toprak olarak dünyadan ayrılacağınızı unutmayın."

Allah rahmet eylesin, tüm saygınlık ekleri bu dünyada kaldı, tam da dediği şekilde toprakla buluştu, Hakk'a yürüdü.

Bu özelliği ile, belki de o cümlesi ile, diğer eklerinden sıyrılıp saygınlık kazandı.

Saygınlık ifadelerinin tümünün Allah azim-ü şan a ait olduğunu da aklımızda tutarsak, birileri tarafından sayılmak yerine, saygınlık hissiyatıyla Allah'ın rızasını kazanma dualarına mazhar olabilmek için çabalamak daha elzemdir.

Sayınmak için heba edilen inatçı ömürler yerine, "hiç" farkındalığı ile herkes için yarar sağlayacak egosuzluklar peşinde olmaktır "Saygı"

Kendine değil, diğer her şeye ve herkese gösterdiğin özenin adıdır "Saygı"

 

Saygılarımla…